Dünya markası Alaçatı
Kuzeyinde kumsalıyla ünlü Ilıca, güneyinde rüzgar surf'ü kulüplerinin olduğu Alaçatı limanı, batısında zeytinlikler ve yeni yeni bağlarla kaplanmaya başlayan Karadağ bulunur.
Denizden 3 km. içeride yer alan Alaçatı'nın denizden yüksekliği ise 16 metre. İzmir'den 70 km. uzaklıkta olan Alaçatı'ya, 90 km. uzaklıkta olan Adnan Menderes Havaalanından da ulaşım otoyolla çok kolay...
Alaçatı'ya ulaşım çok kolay
Alaçatı'ya Türkiye'nin önde gelen birçok otobüs firmalasının düzenli otobüs seferleri var. İzmir'den Alaçatı'ya otobüsle ulaşmak için ise İzmir otogardan veya Üçkuyular ilçeler garajından Çeşme Seyahat otobüsüne binmeniz yeterli, 1 saat içinde Alaçatı'dasınız. Deniz yoluyla Alaçatı'ya gelecekler için: Alaçatı yat limanı 38 derece 15 dakika kuzey enlemi ve 26 derece 23 dakika doğu boylamındadır. Alaçatı'nın bazı merkezlere uzaklığı şöyle: Alaçatı - İzmir : 70 km. Alaçatı - Çeşme : 7 km. Alaçatı - Ildır : 15 km. Alaçatı - Efes : 155 km.
Alaçatı'ya girer girmez, beldemizin en yüksek tepesinde eski Yeldeğirmenleri gözünüze takılır. Bu taş değirmenler 1850-1900 yılları arasında un öğütmek amacıyla tarafından inşa edilmiştir. Yıllar sonra gelişen teknoloji ve artan enerji açığı bütün ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de enerji kaynakları üzerinde daha fazla düşünülmesi ve hızlı bir şekilde alternatiflerin üretilmesini gerekli hale getirmiştir. 1998 de Alaçatı Belediyesi ve Güçbirliği Holding A.Ş. işbirliği ile Türkiye'nin ilk rüzgar enerji santrali Alaçatı'da kurulmuştur. Alaçatı Rüzgar Enerjisi Santrali (ARES) 12 adet rüzgar gülü ve 44 türbinden oluşmaktadır. Toplam elektrik üretimi 7.2 Mega Watttır.
tarihçesi
Antik Çağda adı "Agrilia" olan Alaçatı, Batı Anadolu tarihinde "İonia" diye adlandırılan, İzmir'in güneyinden başlayıp Menderes Irmağına kadar uzanan bölgenin tam merkezinde yer alır. Beldemize en yakın "ion" kentleri Alaçatı'nın bir köyü ve bugünkü adı Ildırı olan "Erythrai", Sakız adası yani "Chios" ve Urla İskelesi "Klazomenai"dir.
Heredot Tarihi'nin birinci kitabında İonia hakkında şöyle yazar: "İon'lar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altında ve en güzel iklimde kurmuşlardır. Ne daha kuzeydeki bölgeler, ne de daha güneyde kalanlar İonia ile bir tutulabilir, hatta ne doğusu, ne batısı; kimisi soğuk ve ıslak, kimisi sıcak ve kurak olur." Erken Osmanlı tarihinde Alaçatı'ya kaynaklarda bir "Yaya-Müsellem" köyü olarak rastlıyoruz; yani fetihlerin genişlemesiyle, fethedilen yerlere iskanlarla nüfus ve asker sayısı artınca 1361 de kurulan ordu teşkilatının bir parçası : "Yaya" (piyade) ve "Müsellem" (süvari) köyü…
Beldemiz adını da işte bu yıllarda yerleşen "Alacaat Aşireti"nden alıyor. 1830 larda Bölgenin ayanı Hacı Memiş Ağa - ki bugün adı Alaçatı'nın bir mahallesinde yaşamaktadır- depremlerle sarsılan Sakız Adasında yoksullaşan Rum nüfusu çeşitli işlerde çalışmak üzere bölgeye "davet eder", böylece yalnız Alaçatı değil, Çeşme, Karaburun ve Urla'nın da kaderi değişmeye başlar. Yerli nüfus "harpte savaşırken" Rum gençleri bağlarda, zeytinliklerde yardımcı olmaya başlarlar. Bu arada güneyi bataklık olan Alacaat köyünde halk sıtmayla da savaşmaktadır, bataklığı kurutmak üzere Alaçatı Limanına bir kanal açılmasına karar verilir. Kanal inşaatında çalışmak üzere gelen Rum işçilere büyük toprak sahibi Türkler tarlalarını "imar" edip işlemeleri koşulu ile verirler. Yeni köy de denizden birkaç kilometre içeride kurulur, bugün Alaçatı'nın birer birer restore edilmekte olan taş evlerinin çoğu 1850- 1890 yılları arasında inşa edilmiştir.
19. yüzyıl sonunda artık "Alatzata" köyü (Rumlar "Alacaat"ı "Alaztata" yapmışlardır) özellikle bağları ve şarabı ile önemli bir üretim ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Çoğu Rum olan nüfus 12.000 e ulaşmıştır. 1873 te Alaçatı'da Belediye Teşkilatı kurulmuştur. 1912 Balkan Savaşıyla Alaçatı'nın kaderi bir kez daha değişir. Balkanlardan kaçan göçmenlerin gelmesiyle Rumlar arasında panik ve göç başlar. 1919 da İzmir'in işgaliyle birlikte, Alaçatı'ya göçmüş olan Balkan göçmenleri bu sefer de Anadolu'nun içlerine doğru göçmeye başlarlar, bu süreç Kurtuluş Savaşının bitiminde Alaçatı'ya tekrar dönmeleriyle sonlanır. Bu arada 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan arasında Lozan'da "mübadele anlaşması" imzalanır; dünyada ilk ve son kez yapılan bu uygulama ile 2 milyon insan yerinden yurdundan olur… Bu anlaşma uyarınca İstanbul'daki Ortodoks Rumlar ile Batı Trakya'daki Müslümanlar hariç Yunanistan'da yerleşik Müslümanlar Türkiye'ye, Türkiye'de yerleşik Ortodoks Rumlar da Yunanistan'a gönderilir. Böylece Balkan Savaşı yıllarında Alaçatı'ya Kosova 'dan ve Bosna'dan gelen Arnavut ve Boşnak göçmenlere Selanik (Karaferya'lılar), Kavala (Kınalı ve Karacaova'lılar), Girit ve İstanköy'den gelen mübadiller de eklenir ve Alaçatı nüfusu 10 yıl gibi kısa bir sürede tamamen değişmiş olur.
Alaçatı Rum'lar zamanında bağcılık ve şarapçılık ile tarihinin parlak bir dönemini yaşadı. Mübadele sonrası ise Alaçatı'nın zorlu yılları başladı. Balkan'lardan gelen Müslüman Türkler bağcılık ve zeytincilik bilmezlerdi. Böylece Alaçatı'daki bağlar sökülüp yerine Selanik göçmenleri tütün diktiler; Kosova ve Bosna göçmenleri ise bildikleri iş olan hayvancılığa başladı. Ancak iklim ne tütün, ne de hayvancılık için uygun değildi. Binbir eziyetle yetiştirilen tütünden Alaçatı'ya gelen para ancak karın doyurmaya yetiyordu.
1990 larda ilk rüzgar sörfü tutkunları geldi limana. Alaçatı artık dünyanın en önemli rüzgar sörf'ü merkezlerinden biridir, bir çok uluslar arası yarışma beldemizde yapılır.
2000 li yıllarda da taş ev meraklıları geldi... Bozulmadan korunmuş, neredeyse en genci 100 yaşında olan taş evler birer birer onarıldı; küçük oteller ve restoranlar açıldı. Alaçatı'da Türkiye'nin en güzel küçük otellerinde konaklayabilir, restoranlarında en güzel yemeklerini yiyebilirsiniz.
Alaçatı "kentsel sit" ilan edildi, beldemizde binalar aynen korunmak zorunda ve geleneksel mimariye uygun olmayan, çok katlı yeni bina yapılması artık mümkün değil. Alaçatı kendini diğer beldelerden nasıl farklı kıldı? Alaçatı sahilleri Akdeniz'in en temiz denizlerine, en güzel plajlarına sahiptir. Alaçatı'da sabahlara kadar yüksek sesli müzik yayını yapılmasına, bar veya diskotek açılmasına Belediye'miz izin vermiyor. Alaçatı'daki kahvelerde plastik sandalye göremezsiniz. Alaçatı'da sokaklar hala parke taşıyla kaplıdır.
Alaçatı sokaklarında yazın klasik müzik dinletilerine rastlarsınız. Alaçatı' da yemek yemek, Alaçatı kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır.
Yöremizin otlarını, deniz ürünlerini tadabileceğiniz, yerel mutfağın örneklerini keyifle tüketeceğiniz restoranlardan, Dünya mutfaklarına kadar çok alternatifiniz var...
Bu yemek seremonisine Ege'nin ve yakın çevrenin şarapları eşlik ettiğinde bir kez daha doğru yerde olduğunuzu anlarsınız. Her sokağında sürpriz bir restoran çıkıverir karşınıza. Her biri özenli, her biri dostça sizi karşılar. Her şey “geçmiş” kokar. “Kim bilir neler yaşandı bu evlerde?” diye dar sokaklarda dolaşırken, bir binanın içinde ya da bahçesinde yemek yerken bulursunuz kendinizi.
Bir de işin köy kahvaltısı kısmı var ki... Zaten güne tüm dünyalılardan daha avantajlı başlarsınız. Dünyada yalnızca bu yörede yetişen ve dalında “olgunlaşan” hurma zeytini de tatmak gerek.
Ev yapımı limonatalar, sakız muhallebisi, sakız tatlısı, sakız kurabiyesi, adaçayı Alaçatı sofralarının vazgeçilmezleri. Yemek sonrası Alaçatı' nın dar sokaklarında yapılan küçük bir gezinti sizi deliksiz bir uykuya hazırlayacaktır.
2001 yılında ilk küçük otel açıldı, yalnızca 3-4 yıl içinde Alaçatı Türkiye'nin en gözde tatil yörelerinden biri haline geldi.
Kuşkusuz, Alaçatı taş dokusu ve rüzgar sörfü ile beraber, Türkiye'nin en gözde küçük otellerinin yer aldığı bir cennettir. Genelde 5-10 odalı bu şirin otellerin içinde huzur ve rahatlık ön plandadır. Kendinizi evinizde hissedeceğiniz otellerin çoğu hanımlar tarafından işletilir, bu da Alaçatı'ya zarafeti getirir.
Özellikle Nisan, Mayıs, Eylül ve Ekim'de kuş sesleriyle uyanırsınız Alaçatı'da. Yaz sıcağında açık bıraktığınız pencereden hafif bir rüzgârla mis gibi çiçek kokuları girer içeriye ve iyi ki buradayım dedirtir size. Birçoğu, geçtiğimiz yüzyıldan kalan taş binaların, restorasyonu ile oluşmuş küçük otellerin içinde, o günlere ait birtakım izler bulabiliyorsunuz. Eski ile yeninin bu güzel uyumu sizi büyülüyor adeta. Alaçatı'da, çok değil, yalnızca 500 yatak var. Otel sahipleri sizlere en iyiyi sunmak için yarışıyorlar, doğal olarak kusursuz bir hizmet alıyorsunuz. Zaten aile işletmeleri olan otellerde siz de ailenin bir parçası oluveriyorsunuz.
Oda kahvaltı hizmet veriyor küçük oteller. Kahvaltının en büyük özelliği ev reçelleri ve kendi topladıkları hurma zeytini. Kahvaltıları dayanılmaz kılan bu lezzetler buradan ayrılırken tüm misafirlerin evlerine götürmek istedikleri tatlar oluyor. Alaçatı otelleri, bu büyüsünü, pencerelerinde Alaçatı'lı hanımların el emeği perdelerinden, köy ekmeklerinden, günlük süt ve köy yumurtalarından da alır.
İŞTE TÜM BU AYRICALIKLAR, ALAÇATI'YI DÜNYA MARKASI ALAÇATI YAPAR.